17 Ağustos, 2020 Haberler
Mercedes Barcha Pardo, cumartesi sabahı Meksika başkenti Meksiko’da, 87 yaşında hayata gözlerini yumdu. Külleri eşinin yanına Cartagena Kolombiya’daki mezarına taşındı.
Sessiz, sakin, çalışkan biriydi. Sıkıntılarını kimseye belli etmezdi. Gabriel Garcia Marquez’in(Gabo) dediğine göre on sekiz ay boyunca daktilosuna gömüldüğünde o evi geçindirir, tencereyi kaynatır, ne yapar eder biriken kirayı öderdi. Sabrının bir süresi yoktu.
Diğer yandan Marquez çok çalışkan bir yazardı. Yalnızca kitap yazmaz aynı zamanda birden fazla gazete ve dergide köşe yazarlığı yapardı. Bunların çoğu da Avrupa ve Amerika’nın önemli yayın kuruluşlarıydı. Ayrıca film senaryosu ve eleştirileri yazardı. Neredeyse yazmadığı yazı türü kalmamıştı. En az tanındığı dönemde bile uzun dünya gezileri yapardı.
Bu yüzden Marquez ailesinin büyük ekonomik sıkıntı yaşadığına dair bir veri elimizde bulunmuyor. Yukarda aktardığım sözleriyle muhtemelen Mercedes’in evi ve çocukları sırtlayan emektarlığına vefasını gösteriyor Gabo.
Eşinden bahsederken onun kişiliğinin sağlamlığı ve karakterinin gücüne vurgu yapıyor. Ángel Esteban ve Stephani Panichelli’nin Gabo ve Fidel Castro’nun dostluğunu anlattıkları kitaplarında “Fidel benden çok ona güvenir” diyor.
Mercedes’in en belirgin özelliği yüzünden eksik olamayan gülümsemesiymiş. “Gülümseme kalıcı olmalıdır” diyor bir söyleşide: “Kendim için değil, başkaları için”.
Eğer illa Marquez’in kadın kahramanlarından birine benzetecek olursak “Yüz Yıllık Yalnızlık”taki Úrsula Iguarán benzeri bir kadındı Mercedes. Kendini ailesine vermişti. Ailesinin refahı onun çalışkanlığı ve yaratıcılığına bağlıydı. Kitaptaki gibi eşiyle kuzen değillerdi ama ailecek dosttular.
Büyük yazar -Mercedes hatırlamıyor ama- ilk evlenme teklifini 13 yaşındayken yapmış. Çağına göre uzun bir bekleyiş olmuş. 1958 Martında Barranquilla’da bir kilisede evlendiklerinde Mercedes 25, Gabo 29 yaşındaymış.
Gerald Martin, Marquez’in onayıyla yazılmış son biyografisinde (Gabriel Garcia Marquez: Una Vida) Gabo’nun Mercedes’i “omzuna kadar kahve renkli saçlı, uzun boylu ve güzel bir kadın, Mısırlı bir göçmen torunu, geniş elmacık kemikleri olan, büyük kahverengi insanın içine işleyen gözler”e sahip biri olarak tarif ettiği sözlerini aktarıyor.
Doğrusu bir yağmuru bile yüz sayfa boyunca anlatacak kadar yetenekli bir yazardan beklenmeyecek kadar sıradan bir betimleme. Fakat aslında Gabo gerçek hayata bakışı oldukça sade ve realist biriydi. Onun için büyülü olan yer yalnızca kelimelerle kurduğu dünyaydı. Hayatı boyunca hiçbir ütopyanın peşinde koşmadı. Kısa süren Küba Devrimiyle ilişkisini saymazsak politik tercihleri oldukça vasattı.
Büyük yazarların, liderlerin eşlerine çocuklarına bakıp onların eserleriyle karşılaştırmak çoğu defasında hayal kırıklığı yaratıyor. Yine de bundan vazgeçemiyoruz. Çünkü yaratıcının eserlerinin bir yansımasını görmek arzusuyla bakıyoruz. Oysa onlar da her çift gibi birbirlerini sevmiş, güvenmiş, kabullenmiş, emek vermiş, hayatı üretmiş, sorumluluk almış ve nihayet beraberce yaşlanıp bu dünyadan göçüp gitmiş.
Şu yukarıda aktardığım Mercedes’in fedakarlığı üzerine olan satırları ölümünden sonra o kadar çok yerde gördüm ki. “Sanki yazacak başka şey yok” diye söyleniyor insan. Ama belki de öyledir. Ve bizim bunu böyle kabul etmemiz gerekir.
Marquez’in yazarlığa adadığı hayatında Mercedes onu beklentisizce sevmiş ve iki evlat vermiş. Her gün masasına sarı güller koymuş. Çalışırken etrafta gürültü olamamasına özen göstermiş. Yani tüm varlığını yazarın yaratıcılığını sürdürmesini sağlayan koşulları koruma üzerine kurmuş.
Feminist bir bakış açısıyla değerlendirilirse, erkeğin entelektüel üretimini sürdürdüğü ve kadını çocuk yetiştirme ile sınırlayan bu durum haksızlıktır. Fakat hayatın amacı yine kendisinin sürdürülmesindedir. Bu yüzden insanlar hayatlarını sevdiklerinin yaşamına adarlar. Ve bunda adalet aramazlar.
“Mercedes’in sessizliğinde bir otorite vardı” diyorlar. Kim bilir Mısır kökenli bir aileden gelmesi buna etkendir. Ama kesin olan şey gürültüden uzak bir hayat sürmek istemesiydi. Memleketine geldiğinde insanların gürültücülüğünden şikayet ediyordu. “Burada –yani Cartagena’da- insanlar birbirini dinlemiyor” diyordu bir söyleşisinde.
“Gabolar” (öyle derler Gabriel- Mercedes çiftine) 1980’de döndükleri Kolombiya’da bir yıl sonra rejim tarafından “teröristlere yardım etmekle” hedef gösterilince Meksika’ya yerleşmeye karar vermişler. Fakat aslında ondan çok önce 1961 Haziranından bu yana Meksika’da yaşıyorlardı.
Marquez, 1959 devriminden itibaren Küba ile yakın ilişki içindeydi. Küba haber ajansı Prensa Latina’nın kurucuları arasındaydı. Ancak 1960 yılında Havana’da geçirdiği altı ay sonunda ilişkisini kesmeye karar verdi. 1961 başında gazeteciliğe devam etmek için ailesiyle New York’a taşındı. ABD-Küba çatışmasının dorukta olduğu bu dönemde Gabo devrim karşıtlarının hedefi haline geldi. Bir gün evinin önünde silahla tehdit edilmesi üzerine ailesiyle beraber Meksika’ya kaçtı. Bu hikaye Marquez’e her zaman destek veren ünlü yazar William Faulkner’in bir kitabına konu oldu.
Gabo ilk düzenli yazıyı 1950’de Kolombiya “El Heraldo” gazetesinde yazmaya başlamıştı. Henüz 23 yaşındaydı. “Septimus” mahlasını kullanıyordu. Bu adı Virginia Wolf’un “Mrs. Dalloway”daki Septimus Warren Smith’ten almıştı.
Köşesinin adı “La Jirafa” yani Zürafa ise bir kadına verdiği lakaptan gelmekteydi. Biyografisinde “sadece benim tanıdığım ince ve uzun boyunlu gizli bir sevgili” diyor ve ekliyordu “kırk beş önce evlendiğim”.
Mercedes Marcha Pardo, yani Gabriel Garcia Marquez’e Nobelli bir hayat armağan eden “Zürafa” 87 yaşında hayata gözlerini yumdu. Geriye iki evlat ve kocasının eserlerini bıraktı.
0 YORUM