10 Aralık, 2019 Haberler
Meksika hükümeti, ekim ve kasım ayında yaşanan iki olayda, Kartel meselesini ABD’nin daha önceki hükümetlere uygulattığı gibi kendi halkına karşı bir savaş yürüterek çözmeyeceğinin mesajını verdi.
Meksika Devlet Başkanı Andres Manuel Lopez Obrador (AMLO) iktidarın henüz birinci yılı dolmadan ABD’nin müdahale tehdidiyle karşı karşıya kaldı. Bu 2006 ve 2012’de başkan olması ABD ile ittifak halindeki Meksika egemenleri tarafından engellenen AMLO için beklenmedik bir şey değildi. Fakat ülkesinin kuzeyinde gerçekleşen iki olayın bahane edilerek bunun yapılması Meksika’daki durumun ne kadar kırılgan olduğunu gözler önüne serdi.
İlk olay 17 Ekimde Sinaloa, Culiacan’da yaşandı. Bir önceki Meksika hükümeti tarafından ABD’ye teslim edilen "El Chapo" lakaplı Sinaloa uyuşturucu kartelinin oğlu Ovidio Guzman tuhaf bir operasyonla gözaltına alındı. Hükümetten habersiz gerçekleştiren bu operasyona kimin emir verdiği belli değildi. Ancak anlaşılan ABD, oğul Guzman’ı 18 Eylül’de Meksika’dan resmen istemişti. Fakat teslim kararını ancak devlet başkanı verebilirdi. Başkan AMLO’nun Meksika vatandaşlarını başka ülkeye teslim etmeye karşı olduğu biliniyordu. ABD tarafından dayatılan on yıllık "Uyuşturucuya Karşı Savaş" politikası ülkeyi bir kan gölüne çevirmişti. Bu yüzden hükümet kartellerle mücadeleyi dikkatle sürdürmek zorundaydı. Operasyon neticesinde kontrolden çıkacak silahlı grupların çok daha fazla kan akıtacağı malumdu. Bu açıdan Ovidio Guzman operasyonu hükümet için sürpriz oldu. Devlet Başkanı güvenlik konseyini toplayarak Guzman’ın serbest bırakılması kararını aldı.
Guzman’ın serbest bırakılması medyada hükümet karşıtı yayınlarla karşılandı. Amerikancı partiler AMLO’yu uyuşturucu kartellerine karşı pasif kalmakla suçladılar. Fakat Başkan AMLO, Guzman’ı ABD’ye teslim etmeyerek ilk mesajı vermiş oldu. İkincisi hem Sinaloa ve onun rakibi olan Yeni Kuşak Jalisco Karteli’nin (CJNG) bir hâkimiyet savaşı başlatmasının önüne geçildi. Başkanın bir diğer mesajı da hükümetin suça karşı harekât planında önceliğin karteller olmadığıydı. Öncelik gaz-benzin ve alkol kaçakçıları (huachicoleros), fidyeciler, kiralık katiller ve kadın tüccarlarındaydı. Hükümet Kartel meselesini ABD’nin daha önceki Meksika hükümetlerine uygulattığı gibi kendi halkına karşı bir savaş olarak yürütmeyecekti. Kartellere karşı mücadele siyasi ve finans bağlantıları, özellikle ABD pazarıyla beraber değerlendirmek gerekiyordu. ABD dünyanın en büyük uyuşturucu pazarına sahipti. Meksika kartelleri elde ettikleri geliri bu ülkenin bankalarında aklıyorlardı.
MORMON TARİKATININ CIA İLE İLİŞKİSİ
İkinci olay Sinaloa’nın biraz kuzeyinde ama aynı hatta gerçekleşti. 4 Kasım günü aynı zamanda ABD vatandaşı Mormon tarikatı ailesi Lebaron üyesi üç kadın ve altı çocuk katledildi. Az kullanılan Sonora-Chihuahua dağ yolunda ilerleyen araç pusuya düşürülerek ağır silahlarla tarandı. Saldırıda yanan araçtaki herkes öldü. ABD Başkanı ve güvenlik kurumları katliamla ilgili ardı ardına açıklamalar yaparak uyuşturucu kartellerine karşı savaş açacaklarını ilan ettiler. Açıkça Meksika devletinin kartellere karşı mücadelede yetersiz kaldığını ve bu konuda gereken "yardımı" yapacaklarını söylediler.
Oysa bu katliamı uyuşturucu kartelleriyle ilişkilendirecek herhangi bir veri yoktu. Daha önce bu güçlü Mormon klanıyla uyuşturucu kartelleri arasında bir çatışma da kaydedilmemişti. Meksika’da ABD pasaportlu kadın ve çocuklarla dolu bir arabaya saldırı rastlanılmış bir şey değildi. Bu yüzden ilk yorumlar iki kartel arasında çatışmada bir tarafın diğerine kurduğu pusuya denk gelmiş olabileceğiydi. Fakat araştırma sonucunda bunu destekleyen bir kanıta da ulaşılamadı. Aksine bu Mormon tarikatının CIA ile ilişkileri ortaya çıktı. Bölgede en verimli topraklara hükmeden Mormon klanı 62 büyük su rezervine de sahipti. Bu tarikat yüzünden halk tarım yapamaz hale gelmişti. Katliamın uyuşturucu değil su mücadelesi sebebiyle gerçekleşmiş olması daha muhtemeldi. Lebaron ailesi ABD’den almış oldukları imtiyazla işbirlikçi Meksika hükümetleri üzerinde nüfuzlarına dayanarak suya egemen olmuştu. Bu Mormon tarikatı, Meksikalılar tarafından kökenleri, din örgütlenmesi ve ABD ile ilişkileri sebebiyle "gayrı milli" görülmekteydi.
KULLANILAN SİLAHLAR ABD YAPIMI ÇIKTI
Katliamda kullanılan silahların ABD yapımı olduğu anlaşıldı. Meksika hükümeti ABD’yi silah ticaretini durdurmamakla suçladı ve önlem alınmasını istedi.
Her iki olayda da ABD, Meksika’nın egemenliğine müdahale etme niyetini açıkça göstermişti. Geçtiğimiz hafta Trump ABD’nin Meksika’ya müdahale arzusunun fiili askeri güçle gerçekleştireceğinin işaretini verdi: ABD Başkanı Meksika kartellerini terör örgütü ilan edeceğini açıkladı. Bunun anlamı terör bahanesiyle Meksika topraklarına ABD Güney Ordusunun istila harekâtı düzenleyebileceğiydi. ABD açıkça Meksika’yı "Aciz Devlet" (Failed State) ilan ediyordu. Eski Başkan Bush daha önce Kolombiya’ya (Plan Colombia) yaptıkları gibi bir planı Meksika’ya (Iniciativa Merida) dayatmış fakat kabul ettirememişti. Şimdi ise Trump bunu tek taraflı biçimde hayata geçirmeye hazırlanıyordu.
WEINBERGER’İN HAYALİ GERÇEKLEŞMEK ÜZERE
Aslında Ronald Reagan’ın Savunma Bakanı Casper Weinberger bunları çok önceden haber vermişti. 1998’de yayımlanan "Next War" isimli kitabı bugün yaşanılanı kurguluyordu. Kitaptaki senaryoya göre uyuşturucu kartelleri Houston ve San Diego havaalanları ile Meksika’daki ABD elçiliğine saldırılar gerçekleştiriyordu. Aynı sırada Meksika’daki "popülist" hükümet olan bitene seyirci kalıyor, ABD ordusu Sonora’dan (Mormon Katliamının gerçekleştiği yer) harekâtı 60 bin donanma askeriyle başlatıyordu. Harekât sonunda başkan kaçıyor, Meksika ordusu Zacatecas dağlarında tümüyle imha ediliyordu.
Weinberger sıradan bir siyasetçi değil Japon cephesinde komutanlık yapmış önemli bir askerdi. Nikaragua’da Sandinist Devrimi yıkmak için Honduras’ta bir kontrgerilla ordusu kuran, "Kirli Savaş" doktrinini ilk uygulayan kişiydi. 1983’te Arjantin’in Malvinas (Falkland) adalarını işgal eden İngiliz ordusuna verdiği destekten ötürü "Britanya İmparatorluk Nişanı"na layık görülmüştü. Kitabının önsözünü de Margaret Thatcher yazmıştı.
Anlaşılan Weinberger’in kitabına konu olan savaş oyununun yıllar önce Pentagon’da simülasyonu yapılmıştı. Üstelik ABD’nin Meksika’ya pek dostça bakmadığını anlamak o kadar zor değildi. Çünkü Meksika’yı daha önce de işgal etmişti. Bugünkü ABD topraklarının yüzde 14,49’u 1848’e kadar Meksika toprağıydı. Bir başka deyişle Meksika topraklarının yüzde 55’i ABD tarafından işgal edilerek koparılmıştı. Şimdi ise güvenlik ve terörizm bahanesiyle Meksika’ya müdahale koşullarını olgunlaştırıyor.
0 YORUM