19 Eylül, 2019 Yazılar
2000’li yıllara girerken Latin Amerika ülkelerinde arkalarına güçlü halk hareketlerini almış liderlerin yükselişine tanık olduk. Bunlar, önce gelir adaletsizliğini düşürmeye dönük kamucu politikalarla ve yaygın ulusal eğitime verdikleri önemle dikkat çektiler. Sonra bağımsız dış politika adımlarıyla kıtayı ABD hegemonyasına karşı bir araya getirdiler. Kendilerini Sol olarak adlandırmaktansa Bolivarcı, milli ve halkçı, yurttaş devrimi gibi her ülkede kendine özgü tanımlamalar seçtiler. Ancak hepsini bütünleyen bir başlığın altında toplandılar: “21.yy Sosyalizmi” .
Kuşkusuz bu kavramın en çok yakıştırıldığı ülke Venezuela’ydı. Zira Kumandan Chávez işbaşına gelir gelmez halkçı ve devletçi politikaları uygulayabileceği bir anayasayı yapmıştı. Petrol ve gazın devletleştirilmesi sayesinde eğitim, sağlık, barınma ve diğer hizmetler ücretsiz hale gelmişti. Ülkede birkaç yıl içinde okuma yazma bilmeyen kalmamış, üniversiteleşme oranında dünyada beşinci sıraya yükselmişti.
Onu 2003 Ocak ayında Brezilya’da işçi lideri Lula da Silva, Mayısta da Arjantin’de sol Peronist Nestor Kirchner’in iktidara gelmesi takip etti. 2006’da Bolivya’da koka üreticileri sendikası lideri Evo Morales, 2007’de halkçı ekonomist Rafael Correa Ekvador’da başkan seçildi. Bunlar Latin Amerika’da 21.yy Sosyalizmi olarak ifade edilen politikalara öncülük ettiler.
Burada “Sol” kavramı ile “21.yy Sosyalizmi” siyasetleri ayrımı önemlidir. Zira aynı yıllarda Şili’de Bachelette, Nikaragua’da Ortega, Uruguay’da Mugica, El Salvador’da Ceren, Paraguay’da iktidara gelen Lugo da solcu sayılmaktadır. Fakat bunların hiçbiri kamulaştırmalar ve kamucu politikalar noktasında adım atamamıştır. Demokrasi sorununda ve egemen sınıfların konumunda bir değişim yaratamamışlardır. Dahası emperyalizme karşı bir cephe siyaseti sürdürmemişlerdir.
21.yy Sosyalizmi ülkelerinin öne çıkan özellikleri şunlardır:
1. Bu ülkelerde neoliberal politikalar neticesinde derin bir borç ve üretim krizi doğmuş, egemen sınıflar iktidar alanını ya boşaltmışlar ya da çok zayıflamışlardı.
2. Halkçı liderler krizin son aşamasında ortaya çıkmış, yükselen halk dalgası tarafından iktidara taşınmışlardır.
3. Bu liderler ülkelerinin acil sorunlarının çözümü için öncelikle enerji kaynaklarının kamulaştırılması gerektiği noktasında geniş kesimleri ikna etmişlerdir.
4. Uzun yıllar süren askeri, sonra neoliberal diktatörlüklerden bıkan halkın demokrasi talebine samimi biçimde sahip çıkmışlardır.
5. Milli bir program doğrultusunda hazırladıkları anayasayı yapmak için halkın desteğini almayı başarmışlardır.
6. Artan kamu kaynaklarını gelir dağılımını düzeltmek için aktif biçimde kullanmış, eğitim-sağlık-barınma sorununu çözmek için somut ve sonuç alıcı adımlar atmışlardır.
7. Ücretlerin sürekli iyileştirilmesi, piyasa fiyatlarının denetlenmesi ve milli paranın değerinin korunmasına önem verilmiştir.
8.Demokratik standartları yükseltmiş, emeğin savunulması için gerekli hukuki alt yapıyı kurmuşlardır.
9. Medyanın demokratikleştirilmesi için tekellere karşı tavır almışlardır.
10. Silahlı Kuvvetleri milli temelde yeniden örgütleyerek ABD’ye karşı anti emperyalist bir cephe yaratmışlardır.
Dieterich’in 21.yy Sosyalizmi
“21.yy Sosyalizmi” kavramı, Kumandan Chávez sahip çıkana kadar pek duyulmuş değildi. Kavram Alman kökenli Meksika vatandaşı sosyolog Heinz Dieterich Steffan’ın aynı adlı eserinden[1] alınmıştır. 1996 yılında yayınlanan kitap Marksizmi ve sosyalizmi yeniden yorumlama iddiasında olmasına; felsefe, sosyoloji ve ekonomiden bahsetmesine rağmen bilimsel bir çalışmadan çok bir tür deneme olarak görülmektedir.
Özet olarak reel sosyalizmin yıkıntısı ardından Sovyetlerin ekonomi, basın ve bilimlerde aşırı merkeziyetçiliğine yapılan eleştirilerden yola çıkmaktadır. Yukarıdan aşağıya kurulmuş katı bürokratik yapıya karşı tabana yayılmış bir halk iktidarını savunmaktadır. Bunun politikadaki karşılığı Çin, Sovyet ya da Küba örneklerinden farklı olarak çok partili rejimdir.
Birçok açıdan Dieterich’in teorisi liberal demokrasinin ideallerini taşımaktadır. Kapitalizmin üretim formunu kamulaştırmak gerektiğini reddediyor. Öyle ki üretim araçlarına egemen olmanın önemsiz olduğunu söyleyecek kadar ileri gidiyor(s43). Ona göre demokrasi temelinde büyüyen sosyalist ekonomi zaman içinde kapitalist pazarı pasifleştirecek ve kapitalizm kendi kendine sönecektir.
Dieterich’e göre reel sosyalizmde de değer-ücret dengesi adil değildi. Malların fiyatı maliyet hesabına göre değil dünya pazarına ya da hükümetin o andaki ihtiyacına göre ayarlanıyordu. Ücretler emekçinin yarattığı artı değere eşit değildi. Sosyal güvenliğin gerçekleştirilmesi gerçek bir demokrasinin yaratılması idealinin yerine konulmuştu.
Dieterich her şeyin çözümünü katılımcı demokraside arıyor. Bu noktada bilgisayar ve internetin stratejik bir araç olduğunun altını önemle çiziyor(s59). Ona göre internetin varlığı yalnızca katılımcı demokrasi için araç sorununu çözmüyor üstelik gerekli arz-talep ilişkilerini de çözüyor. Bu formülasyon neticesinde ekonomik krizlerin de önüne geçilebileceğini iddia ediyor. Hatta bu biçimde kötü fiyatların yerini iyi değer’e bırakacağı ve böylece giderek daha fazla şiddet içeren devrimlerin anlamını yitireceğini ifade ediyor.(s42)
Chávez’in “21.yy Sosyalizmi” kavramına sahip çıkması
Chávez, silahlı kuvvetlerde 4 Şubat 1992’de yönettiği silahlı kalkışmadan önce kitleler tarafından tanınmayan bir komutandı. Neoliberal hükümeti deviremeyen bu ayaklanma sonucunda teslim olmadan önce televizyonlara açıklama yapan bu kızıl bereli komutan ilk kez halk tarafından tanındı. Yenilgi anında bile soğukkanlı, teslim olurken halka umut veren bir liderdi. “Şimdilik hedeflerimize ulaşamadık fakat koşullar yeniden oluşacak” sözü tarihe geçti. İki yıllık esareti bitmeden yıkmaya kalkıştığı hükümet çöktü. Cezaevinden halkın omuzlarında çıktı. Bir askerdi bir halk liderine dönüştü. Bu yüzden her fırsatta toplumsal sorunları askeri bir mantıkla yok edilmesi gereken düşmanlar olarak değerlendirmediğini gösterirdi. O politik projesini millilik temelinde açıkladı. Devleti Toplumun ihtiyaçlarını çözecek bir araç olarak halkın hizmetine sundu.
Chávez, milliyetçi ve halkçı bir lider olarak tanınıyordu. Sosyalizm kelimesini ise ilk kez 5 Aralık 2004’te Karakas’ta bir toplantıda ağzına aldı. 30 Ocak 2005’de Sao Paulo Forumunda “kapitalizmi aşmak ve sosyalizmi inşa etmek”ten bahsetti.
Chavez’in 21.yy Sosyalizm’iyle ifade etmeye çalıştığı şey öncelikle yıkılan Sovyetler birliğindeki bazı olumsuzluklardan kendini ayrı tutmaktı. Daha çok demokrasi vurgulu bir söylemdi. Bu kavramı kullanırken kitlelerin siyasete katılımını esas aldığını gösteriyordu. Yani onlar adına devleti bürokratik bir kastın yönetmeyeceği taahütüydü. Devleti dayatmacı bir aygıt olarak görmüyor ve halkın her türden talebini açık siyasi eylemleriyle ifade etmesi gerektiğini söylüyordu. Basın yayın araçlarında devlet tekeli öngörmüyordu. Donuk ve katı kurallara dayanan değil açık, çok kültürlü, canlı bir toplum ortaya çıkıyordu. Bu hem Karayip toplumuna özgü nitelikteydi hem de çağın ve gelişen iletişim araçlarının neticesiydi.
Chávez’in 21.yy Sosyalizmi, Dieterich’in teorisinden farklı olarak 20.yy’ın devrimci ilkelerine sahiptir. Devlet idaresinde Başkana olağanüstü yetkiler tanınmıştır. Silahlı Kuvvetler hükümet ortağıdır. Devletleştirme tüm politikaların merkezindedir. Ulusal enerji kaynaklarının kontrolü devletin eline geçmiştir. Devletin pazarı denetlemekte; sağlık, eğitim ve barınma ihtiyacını ticari olmaktan çıkarmıştır. Bu sayede Chavezcilik iki binlere kadar ülkede egemen olan ultra-neoliberal şirketlerin kurduğu düzeni bozabilmiştir.
Zaten Chávez’le başlayan 21.yy Sosyalizmi reel sosyalizmin eleştirisi olarak değil neoliberalizme alternatif olarak ortaya çıkmıştır. 21.yy Sosyalizminin tüm adımları bir MDD programının ilkeleridir. Yani 21.yy Sosyalizmi, Leninizm gibi kapitalizmin yeni bir aşamasına cevap veren bir ideoloji değildir. Bu nedenle de öncülleri yine 20.yy içinde aranmalıdır.
21.yy Sosyalizmi’nin öncüsü Allende, uygulayıcısı Chávez
21.yy Sosyalizmi’nin öncüsü Şilili sosyalist lider Salvador Allende’dir. Zira Allende, serbest seçimler yoluyla iktidara gelmiş ilk sosyalist liderdir. Allende, Sovyet modelinden uzak durmak gereğiyle yetinmemiş, burjuva devriminin yarattığı kurumları temel alarak Şili koşullarında bir sosyalizmi kurumsallaştırmaya çabalamıştır.
Allende’ye göre sosyalizm yukarıdan kitlelere dayatılmamalıdır. Emekçiler tarafından benimsenmeli ve onların desteğiyle ilerlemelidir. Bu da ancak sosyalizmin o ülkedeki milli ve halkçı geleneklerin kökünden beslenmesiyle başarılabilir. O dönemde Şili sosyalizmi, geleneksel ve halkçı köklerine işaret etmek için “kırmızı şarap ve empanada”[2] ile ifade ediliyordu. Aynen Arjantin sosyalizminin “mate ve dulce de leche”[3] olarak tarif edilmesi gibi.
Bugün belki bize gayet normal gelen bu formulasyonlar o gün Şili sosyalistleri tarafından tepkiyle karşılanıyordu. Allende demokratik yoldan sosyalizme geçişten bahsettiği zaman Şili solu duvarlara “Yaşasın proleterya diktatörlüğü” sloganını yazıyordu.
Çok şükür ki Chávez, Venezuela’da iktidara geldiğinde bunu söyleyebilecek bir sol hareket yoktu. Bu nedenle ittifaklar siyasetini kolaylıkla benimsetebildi. Artık 21.yy Latin Amerika solunda yerleşmiş olan bu siyasetin ilk uygulayıcısı Allende’dir. Zira o günün Şili siyasetinde muhafazakarlar, hıristiyan demokratlar ve sol olmak üzere üç kanat vardı. Allende, Solun tek başına iktidar olamayacağı tespitini yaparak Hıristiyan Demokratları yanına çekmişti. Allende, sosyalizm projesi için burjuvazinin bir bölümünü kazanmaktan bahsettiğinde, Şili Solunun önemli bir kesimi bunu “düşmanla işbirliği” olarak yorumluyordu.
Allende’nin devletleştirme politikası sınırlı bir etki göstermişti. Sosyalist bir ekonomi yaratmak içinse anayasayı değiştirmesi gerekiyordu. Fakat diğer yandan meşruiyetini aldığı anayasayı savunmak zorundaydı. O dönemde kendisinin iktidardan düşürülmesi için yapılan saldırılara karşı tek dayanağı anayasaydı. Bu nedenle anayasa tartışmasını somut bir öneriye çeviremiyordu. Diğer yandan partisi Halkın Birliği (Unidad Popular) hiçbir zaman %50 oy desteğine ulaşmamıştı. Belki de Dr. Salvador Allende, Chávez kadar cesur ve eylemci davranmadı. Chávez, anketler onu en düşük seviyede gösterdiğinde bile ABD’ci sağın restini görüp seçime gitmişti. Üstelik Chávez daha başkanlık yemini ediyorken anayasayı değiştireceğini söylemişti. Koltuğa oturur oturmaz ülkeyi anayasayı yapacak Kurucu Meclis seçimlerine götürdü ve büyük bir halk desteğiyle değişimi gerçekleştirdi.
Bunda Kumandan Chávez’in daima halk içinde olan ve sorunlara eylemciliğiyle çözüm getiren kişiliğinin etkisi büyüktü. Bolivarcı lider çözümü daima halkın örgütlenmesinde arıyordu. Daha partisi ortada yokken destekçilerini onar kişilik gruplar halinde örgütleyip hareket ettiriyordu. Bu sayede her bir militanın on oy getirmesini sağlamıştı.
Oysa Allende’nin Şili’sinde politika politikacıların işiydi. Halkın kendiliğinden eylemleri bile politikacıların bu ayrıcalığını ellerinden alamıyordu. Başlarda kurulan “Halkın Birliği Komiteleri” bu dar politik alan içinde etkisiz kalmıştı.
Sınıf siyaseti değil halk güçlerini birleştirme
Venezuela’da Bolivarcı yönetimin her adımı kitle örgütlenmesini sağlamlaştırmaya ve daha fazla inisiyatif almaya dönüktür. Bolivarcı Devrim nüfusa kaydı bile olmayan büyük bir kitleyi yurttaş yapmış, beş yıl içinde okuma yazma sorununu çözmüştü. Sistemin terk ettiği, hiçbir sosyal-siyasi hakkı olmayan yoksulları yurttaş haline getirdi. Kumandan halk güçlerini dağınık bir cepheden bir partiye evriltmeyi başarmıştır. İktidara geldikten yedi yıl sonra bile Bolivarcı Cephe 24 partiden oluşuyordu. 2006 Aralık seçimlerine giderken ilk kez sosyalist partiyi dillendirdi. O seçim döneminde Chávez'i 24 siyasi parti ya da hareket destekliyordu. Seçim zaferi sonrası bu yapılar Chávez'in işaret ettiği gibi Birleşik Sosyalist Parti'nin (PSUV) inşası sürecine katıldılar ve Komünist Parti gibi bir kaçı haricinde PSUV'u meydana getirdiler. Süreç 24 Aralık 2007'de gerçekleşen ilk PSUV toplantısından 12 Ocak 2008'deki Kuruluş Kongresi'ne uzandı. Venezuela Birleşik Sosyalist Partisi 14 Mart 2008'de resmen kurulduğunda kayıtlı 5 milyon 800 bin üyesi bulunuyordu. Bunların 1 milyon 200 bini aktif parti militanıydı. PSUV'un inşası Bolívarcı Devrim kurumlaşması açısından büyük bir adımdı. Parti devrimden reforma ilerici kanatların tümünü kapsama yolunda büyük çaba gösterdi.
2006'da çıkarılan Belediye Konseyleri Yasası'yla halkın yerelden merkeze demokratik katılımının sağlanması hedeflendi. Konseyler her belediyede 15 yaş üzeri nüfusun en az %20'sini kapsamak durumundadırlar. 2011 Nisan'ında sayısı 41.600'e ulaşan Belediye Konseylerinin 9 bininden fazlası daha ileri bir formda örgütlenmiş olan "Sosyalist Konseyler"dir.
MDD’den sosyalizme doğru bir adım: Komün teşkilatları
Kumandan Chávez devrim adımlarının anayasal hareketler olarak örgütlüyordu. 2006 Ağustosunda meclise 33 yeni yasayı tartışmak üzere sunmuş 2007 Ağustosunda ise bunlara yaptığı yeni eklerle toplam 69 maddeyi anayasaya yerleştirmek üzere ilan etmiştir[4]. Chávez’in önerisine göre yeni rejim sosyalizm olacaktır ve komünler üzerine inşa edilecektir(madde 16). Ancak önerilen maddelerde halen karma ekonomiden bahsetmektedir(madde 112). Özel şirketlerin tekelleşmesi ve büyük toprak sahipliği[5] yasaklanmaktaydı. Günlük çalışma süresini 6 saate düşürecek olan bu anayasa önerisi referandumda 20 bin oy farkla reddedilmiştir. Chávez hayattayken kaybedilen tek halk oylaması da budur. Ancak referanduma katılımın %59 dolayında olması Bolivarcı seçmenin referanduma ilgisinin düşüklüğünü göstermektedir. Buna karşın sağ cephe tüm gücüyle sandıklara gitmeyi başarmıştır.
Kumandan Chávez referandumda anayasaya yerleştirmeyi başaramadığı bazı maddeleri zaman içinde yasalaştırmıştır. Bunların başında komün teşkilatlarının kurulması gelmektedir. Önce 2009 Mart ayında bir “Komün Ekonomisi Bakanlığı” kurulmuş sonra 21 Aralık 2010 yılında “Komünler Organik Kanunu”[6] resmi gazetede yayınlanarak yürürlüğe girmiştir.
Komün teşkilatları kavramı Chávez’in silahlı kuvvetler içindeki örgütü Bolivarcı Devrimci Hareket-200.yıl(MBR-200)’ın ideologu Kléber Ramírez Rojas’ın fikridir. 4 Şubat 1992’de Chávez’in kumanda ettiği darbe girişiminin programında Kléber Rojas, Venezuela’da neoliberal devleti toprağa gömmenin tek yolunun ekonomiyi komünler biçiminde örgütlemek olduğunu yazmıştır. Hapisten çıktıktan sonra Chávez’in başlattığı “IV. Cumhuriyet Hareketi” başından itibaren bu fikre sahiptir. Ne yazık ki Kléber Rojas, Kumandan Chávez iktidara gelmeden birkaç ay önce ölmüştür.
Bugün Venezuela’da iki bin dolayında komün teşkilatı bulunmaktadır. Bunların yarıya yakını kendi bankası, yerel para birimi, kolektif toprakları, fabrikaları, özerk meclis ve idareleri bulunan yapılardır. Asgari 250 aileden oluşan bu komünlerde doğrudan demokrasi uygulanmakta; komün üyeleri planlama, karar alma, politika uygulama ve kendi topraklarında proje hayata geçirme hakkına sahiptir.
Kumandan’ın ölümünden sonra derinleşen Venezuela krizi içinde Komün teşkilatlarına gereken bütçe ayrılamamasına rağmen bunlar sönmemiş ve kendine yeterli toplumsal örgütlenmeler olarak varlıklarını sürdürmüşlerdir. Komünler kapitalist toplum içindeki sosyalist nüvelerdir. Ulusal ekonomi içinde önemli bir yer tutmamakta ve asıl olarak tarımsal üretime dayanmaktadır.
Chávez, Komün teşkilatlarını Venezuela’da sosyalist sistemin temeli olarak görüyordu. Öyle ki “Komün ya da hiçbir şey” sloganını her yere yazdırmıştı. Ona göre ancak Komünler tüm ülke topraklarına yayıldığında sosyalizm inşa edilmiş olacaktı. Bir bakanlar kurulu toplantısında ekonomi ve bayındırlık bakanlarını eleştirerek “halka bir milyon ev dağıttınız bu iyi fakat komün ekonomisi nerede?” diye soruyordu. Bir komün ekonomisi yaratmadan sosyalizm mümkün değildi.
Başarısızlıklar
Venezuela’daki krizin tarihsel, sınıfsal ve ekonomik nedenleri var. Eğer sömürgecilikten itibaren emperyalizmin buradaki rolünü görmezsek durumu kavrayamayız. Bugünkü yapısal sorunlar bile sömürge döneminden gelen alışkanlıkların ürünü. Bu ülke Chávez’e gelene kadar üretim ve planlama deneyimine sahip değildi. Tam olarak bağımsız bir ekonomi kurmayı hedefleyen bir yönetim hiç kurulmamıştı. Halkın, bürokrasinin ve yüksek sınıfın üretim geleneği yoktu. Chávez bir yandan emperyalizmin saldırılarına diğer yandan gündelik ihtiyaçlara karşılık vermek zorundaydı. Kurumsallaşma ve bir üretim toplumu yaratmak ise yalnızca teknik değil nitelikli emek sorunuydu. Bu ikisi de Venezuela’da bulunmuyordu.
Bolivarcı yönetim petrolden elde ettiği hemen tüm geliri “misyon” denilen sosyal programlara harcadı. Geri kalanla da yeni kamulaştırmaları ve yatırımları finanse etmeye çalıştı. Fakat kaynaklar uzun vadeli hedeflere göre değil de o anki ihtiyaçlara göre kullanıldı. Halk kesimlerini memnun etmek için sağlık ve eğitim alanına sınırsız yatırımlar yapıldı. Dünyanın herhangi bir yerinde lüks harcama sayılacak kalemler bile devletin sorumluluğunda sayıldı. Bu yük, gelir kalemindeki kritik düşüşle taşınamaz hale geldi. Özellikle sağlık işletmelerinin sürekli giderleri finanse edilemedi. İşletmelerin bakım ve amortisman giderleri karşılanamadı. Bu, ekonomide derin bir üretim krizini ortaya çıkardı. Devletin ekonomideki rolünü çok zayıflattı.
Petrol varil fiyatının 140 dolardan 25 dolara kadar gerilemesi, hazırlıksız olan Venezuela ekonomisini bir anda uçuruma yuvarladı. Hükümetin sürekli ücret artışı yapmasına karşın durdurulamayan yüksek enflasyon ve milli paradaki değer kaybı, reel ücretleri trajik biçimde düşürdü. Hükümet buna karşılık karne sistemine geçerek halkın temel ihtiyaçlarını karşılamaya yöneldi. Yoksulluk belirgin bir biçim aldı. Karne kuyrukları ortaya çıktı.
Dövizin sabit kurla devlet tarafından piyasaya sunulması kamu aleyhine bir durum yarattı. İthalat yetkisi alan her şirket devletten ucuza döviz elde edip bunu karaborsada fahiş fiyata satmaya başladı. Bu yanlış politika sebebiyle devlet 50 ile 200 milyar dolar arasında bir zarara uğradı. ABD’ci sermaye bu dönemde palazlandı. ABD’ci sağ cephenin elindeki paralel döviz piyasası devletin döviz rezervlerini dahi aşarak güçlendi ve milli parayı çökertme operasyonları durdurulamaz hale geldi.
Temel tüketim maddelerini dışarıdan elde eden Venezuela’da bir karaborsa piyasası oluşturuldu. Tekeller iç pazarı çökertmek için ellerindeki malları karaborsaya vermeye başladı. Bu durum ihtiyaç mallarının tedarikini imkansız hale getirdi. Ürünlerin pazarda bulunamaması halkın yaşamını cehenneme çevirdi.
ABD ambargosu sonucu Venezuela’nın uluslararası hesapları donduruldu. Banka hesaplarını kullanamaması sebebiyle ülkenin ihtiyacı olan ilaç, gıda, kimyasal maddeyi dışarıdan temin edemez duruma geldi. Bu da özellikle sağlık sektörünü bitme noktasına getirdi. Hastaneler hizmet veremez, hastalar ilaç bulamaz hale geldi.
Diğer 21.yy Sosyalizmi ülkelerinde kriz bu kadar derin biçimde seyretmedi. Ancak örneğin ekonomisi %30 daralan Brezilya’da İşçi Partisi’ne(PT) karşı büyük bir cephe örgütlendi. Silahlı Kuvvetlerle sağlam bağlar kurmayan PT kolayca iktidardan düşürüldü. Venezuela’ya benzer emperyalist merkezlerden tetiklenen bir kriz Arjantin’de ekonomiyi sarstı. Milli ve halkçı Kirchner hükümeti yıkılmadı fakat üçüncü kez üst üste aday olmasını sağlayacak anayasa değişikliği için gerekli ittifakları kurması engellendi. Böylece o da Lula gibi iktidardan uzaklaştırıldı ve hakkında ağır davalar açıldı. Son bir yılında ülkeye hemen hiç döviz girmeyen Ekvador’daki Correa’nın partisi seçimi kaybetmedi ama parti içi bir darbeyle ülkeden uzaklaştırıldı. Bir tek ekonomik gelişimi kesintisiz biçimde süren Bolivya’da Evo Morales iktidarda kalmayı sürdürebildi.
[1]“El Socialismo del Siglo XXI”, Heinz Dieterich Steffan bkz. https://www.rebelion.org/docs/121968.pdf
[2]Empanada: Bir tür börek
[3]Mate: Güney Amerika çayı, Dulce de leche:Türkiye’de süt reçeli olarak satılan bir tür karamel
[4]Venezuela Anayasa taslağı 2007 için bkz. http://cdn.eluniversal.com/2007/08/16/reformaconstitucional2.pdf
[5]Latifundio: Tek bir kişi ya da aile sahipliğindeki ve tek parça halindeki olağanüstü genişlikteki tarım alanlarına verilen ad.
[6]“Organik Kanun” normlar hiyerarşisinde sıradan kanunlarla aynı seviyede bulunmasına rağmen oluşturulması ve değiştirilmesi için nitelikli çoğunluk ve belirli toplantı yeter sayısı gereklidir. (http://www.minci.gob.ve/ley-organica-de-las-comunas/)
0 YORUM