Amazonları kim yakıyor?


01 Ekim, 2019    Yazılar



Sıcak bir yazı geride bıraktık. Büyük kentler bu sıcaklık artışından fazlasıyla etkilendi. Avrupa’da özenle korunan ormanlar yandı. Küresel iklim koşulları Amazon yangınlarını da jeopolitik gündeme oturttu. Gerçek bir ticari ve politik oportünist olan ve aslında çevre ile yakından uzaktan ilgilenmeyen Fransa devlet başkanı Emmanuel Macron hemen durumdan faydalandı. Geçtiğimiz 22 Ağustos’da Macron “Evimiz yanıyor. Kelimenin tam anlamıyla Gezegenimizin ciğerleri oksijenimizin %20’sini üreten Amazonlar yanıyor. Bu uluslararası bir krizdir. G-7 üyeleri iki gün içinde toplanıp acilen bunu konuşmalıdır” diye bir tivit attı. Buna karşılık Brezilya devlet başkanı Bolsonaro “Fransız devlet başkanının Amazon meselesini G-7 zirvesinde bölge ülkelerinin katılımı olmaksızın konuşma önerisi sömürgeci bir zihniyeti çağrıştırıyor” cevabını verdi. Brezilya devlet başkanı ABD-AB çatışmasında “ulusal egemenlik hakkı”na sığınarak AB’ye cephe aldı. Bolsonaro’nun kendisi gibi dinci ve anti komünist dışişleri bakanı Ernesto Arújo hemen ABD’ye gitti. AB’nin Brezilya ürünlerinin alımına kısıtlama getirmesini engellemek için iki ülke Amazonların korunmasına 100 milyon dolar ayırdıklarını açıkladı. Hemen sonra ABD Dışişleri bakanı Mike Pompeo ile yaptıkları açıklamada Amazonları özel yatırımcılara açarak kurtaracaklarını ilan ettiler. Aynı sırada Brezilya parlamentosuna gelen yasa her şeyi açıklıyordu. Yeni yasa (tasarı no: 2.963 / 2019) Brezilya topraklarının %25’ini(ticari değeri olan toprakların %40’nı) yabancılara satmaya izin veriyor. Oysa Bolsonaro 2018’deki başkanlık kampanyası sırasında yabancılara toprak satışına kesinlikle karşı çıkıyordu. Brezilya’da tarıma uygun toprakların %45’i yüzde birden daha az(%0,96) nüfusun elinde. Buna karşın nüfusun %47’lik kısmı toprakların %2,3’üne sahip. Brezilya hükümeti yabancılara toprak satışından 50 milyar dolar gelir elde etmeyi bekliyor. Ekonomide bu tarz beklentilerin ne ölçüde gerçekleşeceği ya da gerçekleşse de ne kadarının ulusal ekonomiye katılacağı bilinmez. Fakat beklenti karşılanırsa tarım alanları daha pahalı hale gelecek. Bunun da tarım ürünlerinin maliyetlerinde artışa neden olacağı kesin. Sonuç itibarıyla bir eliyle aldığını diğer eliyle vermiş olacak. Hem gıda güvenliği sarsılacak hem de uluslararası piyasada rekabet gücünü kaybedecek. Tarım alanlarının değerinde ve ürün fiyatlarında artış Amazonlar’da yeni tarım alanları yaratma beklentisini güçlendirecek. Bu da Amazon ekosisteminin yok edilmesini hızlandıracak. Amazonların korunması tartışması en az elli yıldır gündemde. Brezilya 1980’lerden bu yana Amazonların korunması sorununu ulusal egemenlik hakkı olarak görüyor. Fakat diğer yandan onu korumak için batılı ülkelerden para alıyor. Örneğin 1992’de başlayan G-7’nin Tropikal Ormanları Koruma Programı Pilot Projesi’nde (Ppg7) 2009 yılına kadar 460 milyon dolar finans desteği aldı. Bu destek için Brezilya hükümeti Amazonların gezegenimizin bütünsel bir parçası olduğu ve bu yüzden zengin ülkelerin de ona sahip çıkması gerektiği yönünde lobi yapmıştı. Üstelik de Brezilya bunu yaparken Amazonlar sanki sadece kendi topraklarında kalıyormuşçasına diğer ülkeleri bu yardımların dışında bıraktı. Yine alınan yardımların Amazonların korunmasına pek faydası olmadı.

Yeni bir müdahale alanı olarak ekosistem

Bolsonaro-Macron tartışması AB’nin bu ülkeyle olan ticarete engel koyması tehdidine kadar uzanınca Brezilya başkanı 44 bin askeri yangınlarla mücadele için Amazonlara gönderme kararı aldı. Ayrıca bu iş için 7 milyon dolarlık bir fon ayırdı.

Diğer yandan G-7 ülkeleri yangınla mücadele için 20 milyon dolar bağışladılar. Ancak Bolsonaro Macron’un eşinin çirkin olduğunu ima eden bir tivit attığı ve sonrasında özür dilemediği için bu fonu edemedi. Yine de bununla ilgili kimse Bolsonaro’yu suçlayamadı . Zira ABD’de bir California yangınında bile 100 milyon dolar harcanırken dünyanın en zengin ülkelerinin toplanıp ulaşım imkanı bile olmayan Amazonlar için 20 milyon dolar bağışlaması sembolik bile değildi.

Bazıları Bolsonaro yönetimine yapılması gereken yaptırımları 1985’de Güney Afrika’daki ırkçı rejime yaptımla karşılaştırıyor. Onlara göre “apartheid” rejim nasıl insanlığa karşı suç işliyorsa Bolsonaro da gezegene karşı soykırım suçunu işliyor.

Önermenin içeriğini tartışmaksızın Bolsonaro yönetimini Güney Afrika’da yerleşmiş ırkçı rejimle aynı tutmanın mümkün olmadığını söyleyebiliriz. Fakat bu yaklaşım bize potansiyel güçler açısından yeni bir müdahale gerekçesinin doğduğunu gösteriyor. Gelecekte küresel iklim koşulları milyarlarca insanı ve sayısız devleti etkilediğinde Amazon gibi büyük eko sistemlerin korunması adına siyasi ve askeri adımlar atılabilir.

2008 yılında Avrupa Birliğinin dış politika temsilcisi Javier Solana “barış ve güvenliği tehdit eden iklim değişimi olgusu AB’nin dış politikada ve güvenlikte başlıca teması olmalıdır” dediğinde tam olarak anlaşılmamıştı. Oysa bugün Macron-Bolsonaro söz düellosu gösteriyor ki doğa ile ilgili gelişmeler uluslararası politikada stratejik bir yer tutacak.

Amazon yangınlarına müdahale etmek kadar kimin ya da neyin buna yol açtığını tespit etmek de zor. Yine de uydu fotoğrafları yangınların başlangıç noktaları tespit edilebiliyor. Sonuçlarına ve bundan kimlerin yararlandığına bakarak bir kanıya varabiliyoruz. Yangınlardan sonra açılan alanlarda soya yetiştiriciliği, biyodizel için tarım ya da hayvancılık yapılıyor. Bunların dışında maden çalışmaları için ormanlık alanların yok edildiği de herkesçe biliniyor.

Amazonların jeopolitiği: Transatlantik koridoru ve Stratejik su kaynakları

  1. “Yeni İpek Yolu Rotası”

Dünya yüzeyinin %4,9’unda 7,4 milyon km kare alanı kapsayan Amazonlar Güney Amerika’nın dokuz ülkesine yayılmıştır. Yaklaşık %60’ı Brezilya’da bulunur. Amazonların dörtte biri milli park olarak koruma altına alınmıştır. Sadece bu bölgede 30 bin bitki, 2500 balık, 1500 kuş, 500 memeli, 550 sürüngen ve 2,5 milyon böcek türü bulunur. Amazon nehri dünyanın en uzun nehridir ve buradan saniyede 239 bin metre küp su akar. Amazonlar yerküre yüzeyindeki tatlı suların %20’sini barındırır.

Amazonların %17’si yerli nüfusundan oluşuyor. 420 farklı kabilenin 60’ı izole edilmiş halde yaşıyor. 86 dil ve 650 lehçe konuşuluyor.

Nüfus artışı ve büyük kentlerin oluşumu Amazonların bütünsel ekosistem yapısını tehdit eden olguların başında geliyor. Kıtanın fethinden bu yana ormanlık alanlar açılarak tarım ve yerleşim alanları oluşturulmuş. Bölgede çoğunluğu şehirlerde olmak üzere 34 milyon kişi yaşıyor. Başlıca büyük kentleri Manaos(Brezilya/ yaklaşık 2 milyon nüfus), İquitos(Peru/yaklaşık 500 bin nüfus), Belém’dir(Brezilya/150 bin nüfus). Manaos hariç büyük nüfuslu kentler genelde adacıklar üzerine inşa edildiğinden düzenli bir görünüme sahip değildir. Büyümelerini 1960’larda patlayan kauçuk endüstrisi başlatmıştır. Yirmi yıllık bir dönem içinde Amazonlardaki tüm kauçuk ağaçları tükenmiştir.

Bir başka etken de ulaşım ağlarıyla bölünmesi. Tarih boyunca ana ulaşım yolu Amazon nehriydi. Fetihten bu yana neredeyse beş asırdır Amazonlar Atlantikten Pasifik’e ulaşım hatlarıyla bölünüyor. Fakat teknoloji geliştikçe otoyol ve tren ağları da oluşuyor. Dört ülkenin katılımıyla başlatılan iki okyanus arasında tren koridoru projesi “Corredor Ferroviario Bioceánico Central” bunların en önemlisi. Brezilya’nın Atlantik kıyısından başlayan tren yolu koridoru Paraguay’dan geçerek Bolivya’ya ulaşıyor ve Peru’dan Pasifik limanına çıkıyor. Buna aynı zamanda “Yeni İpek Yolu” da deniyor. Çünkü buradaki amaç Amazon hattındaki hammaddenin Çin’e kadar ulaştırılması ve Çin’den gelen ürünlerin Güney Amerika pazarına dağıtımı. Brezilya limanlarıyla Avrupa hatta batı Afrika kıyıları birbirine bağlı olduğundan tarihi İpek Yolu bu tren koridoruyla tüm yerküreyi çevrelemiş oluyor.

  1. Yerkürenin en büyük iki su deposu: Orinoco Havzası ve Guarani Akiferi

Su rezervleri tarih boyunca stratejik önemdeydi. Fakat değişen iklim koşulları ve kirlenen dünya içme suyu rezervlerine sahip olmayı hayati hale getirdi. Geleceğin egemenlik mücadelesi ve savaşları petrol değil su havzalarında yaşanacak. Amazonlar belki de bu çatışmanın merkezinde yer alacak. Çünkü Amazon nehrinin yanı sıra yerkürenin en büyük iki su rezervi onun çevresinde bulunuyor.

Bunlardan ilki Orinoco Havzası. Venezuela’nın doğu kıyısında ortaya çıkan bu nehir dünyanın en geniş ve derin nehri olarak tanınıyor. Fakat daha önemlisi uzantılarıyla bir milyon km karelik bir alanı dolduruyor. 2140 km uzunluğundaki Orinoco nehri Kolombiya’nın doğu kısmında sona eriyor.

Diğeri ise Guarani Akiferi. Brezilya, Paraguay, Uruguay ve Arjantin’de bir milyon km kareden daha geniş bir alana yayılıyor. Dünyanın debisi ve elektrik üretimi en yüksek barajı “Itaipu” bu havzadan besleniyor. 4880 km uzunluğundaki Parana nehri de aynı havzada bulunuyor.

Her iki su rezervine de ABD Ulusal Güvenlik Belgesi’nde stratejik önem atfedilmiştir. ABD bu iki havzayı Güney Ordusu’nun(USSOUTHCOM) sorumluluk alanında görmektedir. Buralarda askeri ve ekonomik egemenlik ABD için hayati önemdedir.

Tropik ağaçlar uyuşturucudan daha çok kazandırıyor

Tropikal orman ağaçları da ticari bir değere sahip. Fakat müşterileri yerel değil, çok uzaktan güçlü parayla geliyor. Almaya, Fransa, Danimarka, Hollanda, İtalya, ABD, Belçika ve Japonya tropik ağacı en çok talep eden ülkeler. Ancak tropik ağaç ticaretinin büyük bölümü yasadışı kesimden oluşuyor.

Yasadışı ağaç kesimini yapan çeteler yerel halk üzerinde terör estiriyor. Özellikle ağaçları kutsal gördüğü için savunan Amazon yerlileri bu çeteler tarafından hayvan gibi avlanıyor. Her yıl ortalama yüz kişi ormancı terörü sebebiyle öldürülüyor.

Tropik ağaç ticareti neredeyse uyuşturucu trafiği kadar karlı ve ondan çok daha az riskli bir iş. Brezilya’da 2017 Ağustosunda yakalanan bir çetenin yılda 5,2 milyon avro kazanç elde ettiği tespit edilmiş. Yaptıkları şey kontrolsüz ve korunmasız Amazon ağaçlarını kesip ülkenin güney kesimine ulaştırmaktan ibaret. Zaten orada yeterince Avrupalı alıcı hazır bekliyor.

Bunların dışında odun/kağıt ticareti için ağaç dikimi yapılıyor. Ancak bu da doğaya zarar veriyor. Bunlar çok hızlı büyüyen ağaç türleri olduklarından on yıl içinde bulundukları bölgede yer altı su kaynaklarını tüketip toprağı çölleştirerek orada bir daha hiçbir şey yetişmez hale getiriyorlar.

Brezilya Çevre Bakanlığının verilerine göre 1970’lerin başından bu yana Amazon ormanlarının %20’si yok edilmiş.

Avrupalılar daha fazla et yesin diye yok edilen ormanlar

2016 rakamlarına göre Brezilya’da toplam 215 milyon büyükbaş hayvan var. Bu ülke Amazon bölgesinde ise 2000 yılında 47 milyon büyük baş hayvan varken bugün bu sayı 85 milyona yükselmiş.

Brezilya’daki et üreticilerinin Amazon içlerinde büyük çiftlikleri bulunuyor. Ancak sürekli hayvan sayısını artırma eğiliminde olduklarından çiftlik çevresindeki ormanlık alanları da yakarak ya da keserek kendilerine otlak alan açıyorlar. NASA’nın yayınladığı fotoğraflarda yangın dumanlarının genellikle bu tarz çiftlikler etrafında yoğunlaştığı görülüyor.

São Félix do Xingu ve Altamira, Brezilya Amazonlarında en çok yangın kaydedilen iki bölge. Ülkenin en büyük hayvan çiftliği de burada bulunuyor. São Félix do Xingu’da 2,2 milyon büyükbaş hayvan var.

Aslıda her şey aleni biçimde gerçekleşiyor. Örneğin ormanlık alanın yok edilmesi sebebiyle AgroSB isimli Brezilya’nın en büyük et üretici şirketlerinden birine 17 milyon dolarlık bir ceza kesildi. AgroSB’nin en büyük alıcısı ise JBS isimli 150 ülkede faaliyet gösteren bir gıda şirketi. JBS ve Marfig dünyanın en büyük et tekelleri arasında yer alıyorlar. Her ikisinin de Brezilya Amazonlarında ormansızlaştırılan otlaklarda hayvan yetiştiriciliği yaptığı tespit edilmiş. Ancak bu şirketlere yönelik şikayetler hemen sümen altı edilmiş.

JBS ve Marfig şirketleri Amazonlarada yetiştirilen büyükbaş hayvan etlerini Avrupa ve ABD’ye satıyor. Bu şirketler uluslar arası bağlarından aldıkları güçle ülke politikasında da etkinler. JBS şirketi 2014 Brezilya seçimlerinde 130 milyon dolar para bağışlamış.

Norveçteki somonlara Brezilyalı köleler

Her ne kadar soya genellikle dağlık bölgede yetiştirilse de 2018 yılında Brezilya Çevre Bakanlığı soya yetiştiriciliği için 47,3 bin hektar ormanlık alanın yok edildiğini tespit etmiş. Soya üreticileri yalnızca ormanı yok etmekle kalmıyor, insanları zorla çalıştırıyor ve çevredeki köylülerin topraklarına da el koyuyor.

Brezilya’da kölecilik hiçbir zaman yok olmadı. 1995-2018 yılları arasında yaklaşık 60 bin köle kurtarıldı. Bugün ortalama 200 bin kişinin Brezilya’da köle olarak çalıştırıldığı tahmin ediliyor. Özellikle Amazon bölgesinde halen köle çalıştırılan şirketler var.

Geçen yıl Mata Grosso bölgesinde yer alan São José do Rio Claro kenti sınırlarında bölgeyi ormansızlaştırdığı için şikayet edilen bir soya üreticisine yapılan baskında çok sayıda köle kullandığı tespit edildi. Bu şirketin Norveç’te somon balığı üreten bir başka şirkete soya proteini temin için kurulduğu anlaşıldı.

Brezilya’da senede 30 milyon hektar(neredeyse İtalya’nın yüzölçümü kadar) alanda 100 milyon ton soya üretiliyor. Norveç’in başlıca ihraç ürünü olan somon balığı Brezilya’da üretilen soyaya bağımlı. Norveç, Brezilya’dan 2017’de 283 bin ton konsantre soya proteini(SPC) satın almış.

Dünya somon üretiminin %60’ını Norveç karşılıyor. Bunu da en hızlı balık yetiştiren ülke olarak başarıyor ve 2050’ye kadar üretimini beş katına çıkarmayı hedefliyor. Bu da gelecekte daha fazla soya proteinine ihtiyaç duyacağı anlamına geliyor.(Başka bir ayrıntı da Norveç somonunda genetiği değiştirilmiş soya kullanılmasa da soya yetiştirilmesi sırasında sineklerin larva bırakmasını engelleyen “acetamiprid” gibi kanserojen ilaçlar kullanılıyor. Yani Norveç somonu da sanıldığı kadar sağlıklı değil)

Daha fazla soya ihtiyacı Brezilya’da yalnızca köle çalışmayı değil toprağa bağlı çatışmayı da artıracak demektir. Soya’da köleler en çok yasadışı ormansızlaştırma sırasında kullanılıyor. Zira ağaç köklerinin sökümü sırasında çok sayıda işgücü ihtiyacı doğuyor. Genellikle borçlandırılmış, topraksızlaştırılmış köylüler zorla çalıştırılıyor. Bunlar herhangi bir ücret almadığı gibi yatacak yer, tuvalet ya da iş güvenliğinden yoksun biçimde çalıştırılıyor. Zehirli ilaçları hiçbir korunma olmaksızın kullanmak zorunda bırakıldıklarından kanser ve başka hastalıklara yakalanıyorlar.

İstatistiklere göre kölelerin %30’u hayvancılık, %25 şeker kamışı, %19’u soya tarlalarında kullanılıyor.

Brezilya’da çağdaş kölelik ya da zorla çalıştırma metoduna karşı mücadele Lula da Silva’nın başkan seçilmesiyle başladı. İşçi Partisi öncülüğünde kölelikle mücadele için 11 Aralık 2003’te bir yasa(no:10.803) çıkarıldı. Bu yasa “tarım lobisi”nin muhalefetine rağmen 2004 yılında köle çalıştırılan toprakların kamulaştırılacağına hükmüyle genişletildi.

2004 yılında Lula hükümeti bir “kirli liste” oluşturdu ve Bunge, Cargill, Amaggi, LDC, ADM, Caramuru gibi ülkenin en büyük gıda şirketleri kamuya açık olarak “köle kullanan soya üreticilerinden tahıl almayacakları” sözünü vermek zorunda kaldılar. Buna aykırı davrananlar kirli listeye girecek ve bu liste halka duyurulacaktı. Ancak İşçi Partisi’nin iktidardan düşülmesiyle 2017 yılında bir mahkeme kararıyla kirli listenin halka açıklanması engellendi. Eldeki bilgilere göre federal hükümetin kirli listesinde 164 şirket bulunuyor.

Avrupa’nın ekolojik benzini için yok edilen ormanlar

Amazonları tehdit eden bir başka ürün de şeker kamışı ve mısır. Bunlar besin olarak değil biyodizel yakıt için gerekli etanol’un üretiminde kullanılıyor. Brezilya’nın bu alandaki en büyük ortağı ise Almanya.

2017’de 8,7 milyon hektar Brezilya toprağında şeker kamışı yetiştiriliyordu. Bundan 37 milyon ton şeker üretilmesine karşılık 27,8 milyon ton etanol üretildi.

Etanol için şeker kamışı ya da mısır üretiminin Amazonlar’a zarar vermeyeceği iddia ediliyor. Ancak gıda yerine benzin üretmek için tarım alanlarının kullanılması da insanlık için bir tehdit. Bu gelecekte açlığa yol açabilir.

 

 

 

 

Videolar





Haberler

İğrenç bir komplo!
Adamın partisine el koydukları yetmemiş gibi şimdi de fuhuşla suçlayıp itibarsızlaştırmaya çalışıyorlar.
Venezuela’da parlamentodan sonra partiler rejimi de sona eriyor
Venezuela’da iki sosyalist partiye kayyım atandı
Nobel’in ardındaki “Zürafa” öldü
Mercedes Barcha Pardo, cumartesi sabahı Meksika başkenti Meksiko’da, 87 yaşında hayata gözlerini yumdu. Külleri eşinin yanına Cartagena Kolombiya’daki mezarına taşındı.
Bolivya'da darbe bitmiyor
Bolivya, Evo Morales’in darbe ile ülkeyi terk etmek zorunda kalışının üzerinden henüz bir yıl geçmeden yeni bir darbeyle karşı karşıya. Daha önce 2 Mayıs olarak belirlenen ve sonra 6 Eylüle alınan seçimler Yüksek Seçim Mahkemesi (TSE) kararıyla üçüncü kez belirsiz bir tarihe ertelendi. Güvenlik güçleri kararı protesto eden halka karşı ateşli silahlar kullanıyor. Son on günde en az yüz kişinin ordu ve paramiliter güçlerin saldırılarında öldüğü tahmin ediliyor.
Ve sonunda Bolsonaro da maskeyi taktı (Kısa bir süreliğine de olsa)
Pandemiye karşı önlem almamakla ünlü Brezilya devlet başkanı Jair Messias Bolsonaro'da Kovid pozitif çıktı.
“Sıfır Numaralı” Komutan’a Veda
Tarihin nasıl ilerleyeceği meçhuldür ama eğer ilerleyecekse bu sıra dışı kişilerin “zoruyla” olacaktır. Althusser’in dediği gibi “Gelecek Uzun Sürer”, tarih yavaş ilerler, toplumlar zamanla evrilir ve devrimlerle dönüşürler. Verilen mücadelelerin şiiri gelecek kuşaklara miras kalır. İyiler ve kötüler, ta ki kurnazlar ortaya çıkana dek, alışkanlık gibi savaşı sürdürürler. Çünkü tarihin akışını değiştirmek için savaşmak yetmez. Onu farklı biçimde yorumlamak da gerekir.
Maduro’yu Kızıl Bereli Burjuvalar mı devirecek?
Venezuela başkenti Karakas’tan kalkan T7-JIS kuyruk numaralı bir jet Cuma gece yarısına doğru Senegal kıyılarının karşısında bulunan Cabo Verde uluslararası havaalanına indi. Uçağın içinde Amerikan güvenlik birimlerinin beklediği önemli bir misafir vardı: Alex Nain Saab Morán adındaki Kolombiya kökenli bu iş insanı ABD’nin Maduro yönetimine yönelik açtığı ve ucu Türkiye’ye kadar uzanacak davaların kilit bir ismiydi.

Latinamerikainfo | Copyright 2014 | Sitemizde Kullanılan Tüm Yazı ve İçerikler Özgür UYANIK'a aittir. İzinsiz ve İsim Belirtmeden Kullanılamaz. Tüm Hakları Saklıdır.