FARC-Kolombiya Anlaşmasını Destekleyen Bölgesel ve Küresel Güçler


02 Ekim, 2015    Yazılar



Kolombiya'daki "Barış Süreci" dost düşman tüm kesimler tarafından destekleniyor. FARC'ın silah bırakması bölgesel ve küresel güçlerin ortak tavrının bir sonucu olarak görünüyor.

Kolombiya’daki “Barış Süreci” istisnasız tüm bölge devletleri tarafından desteklenmektedir. Güney Amerika Birliği (Unasur) ve daha geniş bir örgütlenme olan CELAC anlaşmayı selamladı.

Zaten Kolombiya hükümetinin ABD’nin oluru ve yönlendirmesi olmadan böyle bir sürece girmesi mümkün değildi. ABD Dışişleri Bakanı gelinen noktadan memnuniyetlerini ifade etti. Norveç üzerinden masada yerini almış olan AB, sürecin garantörlerinden biri durumunda. Görüşmeler aynı zamanda Birleşmiş Milletler gözetiminde yapılıyor.  BM Genel Sekreteri de anlaşma sonrası bunu teyit ederek “anlaşmanın uluslararası standartlarda” olduğunu söyledi.

Görüşmelerin bir diğer destekçisi Vatikan da hem ilişkilerin kurulması hem de halk desteğinin sağlanması noktasında yoğun çaba sarf ediyor. Papa, Kolombiya’yı mutlak olarak barışın tesisi için sık sık uyarıyor. Kilisenin güçlü olduğu Kolombiya’da, Vatikan’a bağlı dini grup “Comunidad de San Egidio” da FARC ile hükümet arasında arabulucu görevi görmüştü. Bu dini grup Vatikan ve AB desteğiyle silahlar bırakıldıktan sonra ekonomik program da yürütme niyetinde olduklarını söylüyor.

Küba: Küba, uzun süren faşist cuntalar döneminde Latin Amerika’daki silahlı sol hareketlerin hamisi konumundaydı. Fakat bu durum 1980 sonlarına doğru, özellikle Nikaragua’da silahlı devrimle gelen Sandinistlerin seçimle iktidarı devretmesinden sonra değişti. Yine de varlığını sürdüren söz konusu yapılar için - ABD ambargosu sebebiyle doğal bir sığınak- ideolojik ve tarihsel bir örnek olmayı sürdürdü. 1990 başından bu yana Küba yönetimi FARC’a barış anlaşması imzalaması ve silah bırakarak siyasete katılması yönünde güçlü bir baskı uyguladı. Küba açısından Latin Amerika’da sol cephenin yaratılması, devrimi ayakta tutmak için stratejik önemde. Venezuela’da Bolivarcı bir yönetimin ortaya çıkarak adayla dayanışması, Küba’yı iki binli yıllarda çok önemli krizlerden korudu. Kolombiya’da benzer bir yönetimin ortaya çıkması yakın gelecekte beklenmese bile ülke siyasetinde sol ve sosyal hareketlerin önem kazanması Küba’ya yeni olanaklar sunacaktır. Ayrıca ABD ile yeni bir sürece giren Küba bölgede etkinliğini artırarak cepheyi güçlendirmek de istiyor. Zira önümüzdeki uzun süreçte ABD, Küba’daki rejimi çözmek için ekonomik, sosyal ve siyasal her unsuru öne sürecek.

Venezuela ve ALBA ülkeleri: Öncelikle altını çizmek gerekir ki FARC’la Kolombiya hükümeti arasındaki bu süreci başlatan kişi Venezuela Devlet Başkanı Hugo Chávez’dir. Başkan Chávez, 2012’de önce bazı FARC sorumlularını Kolombiya’ya teslim etmiş sonra da bu ülkeyi Havana’da FARC’la “Diyalog Masası”na oturtmuştu. Diğer yandan Bolivarcı rejim için bölgede en büyük tehdit Kolombiya’dan geliyor. Bu ülke, askeri ve ekonomik açıdan ABD’nin bir aparatı niteliğinde. Venezuela için en büyük askeri tehdit Kolombiya. Tehdit yalnızca Kolombiya’da sayısı en az sekiz olan ABD askeri üslerinden gelmiyor. Aynı zamanda Kolombiya içinde sağcı paramiliter unsurlar sürekli olarak Venezuela’ya sızarak terör eylemleri gerçekleştiriyor. Uyuşturucu geliriyle tabandan bürokrasiye kadar sızan bu çeteler Venezuela’daki istikrarsızlığın en önemli kaynağı. Venezuela için Kolombiya’da sağcı siyasetin ve paramiliterlerin zayıflatılması bir iç sorun halini aldı. Aynı zamanda FARC gibi Bolivarcı ideolojiyi savunan güçlerin siyasette etkinleşmesi Kolombiya tehdidinin zayıflaması anlamına gelecek. Küba ve Venezuela ile aynı cephede yer alan Ekvador, Nikaragua ve Bolivya gibi ALBA (Bolivarcı İttifak) ülkelerinin de pozisyonu aynı.

Kolombiya sınırdaşları ve diğer Latin Amerika ülkeleri: Latin Amerika ülkeleri geçen ve önceki yüzyıllarda kanlı savaşlarla tüketildi. Darbeler ve şef diktatörlüklerinden de fazlasıyla canı yanan bu kıta artık bölgesinde savaş istemiyor. En zıt rejimler bile çatışmadan kaçınıyor. Bu konuda alınmış kesin kararlar var. Savaşın her kesimin zararına olduğu ve dış müdahalelere fırsat tanıdığını defalarca tecrübe etmiş durumdalar. Ayrıca Güney Amerika’da Meksika türü bir “narko terör” sorunu istenmiyor. Meksika’daki uyuşturucu kartelleri, Orta Amerika ülkeleri Honduras ve Guatemala’yı da ele geçirmiş durumda. Bunlar ABD’ye en bağlı rejimler. Karteller 2015 başından itibaren de FMLN’nin(12 yıl ABD’nin kontrgerilla ordularına karşı savaşmış sol hareket) iktidarı yeni ele aldığı El Salvador’a yöneldiler. Burada bir şiddet patlaması yaşandı. Nikaragua’ya giremiyorlar zira burada Sandinistler Orta Amerika’nın en disiplinli ordusuna sahip. Fakat Güney Amerika’da sorun, Kolombiya ve komşuları Venezuela ile Brezilya’da potansiyelini koruyor. Kolombiya’da kontrole alınması diğer taraflarda da hafiflemesine yol açacak. Bu nedenle Küba ve Venezuela FARC için aracılık yaparken Uruguay hükümeti, Ulusal Kurtuluş Ordusu-ELN (Kolombiya’daki ikinci büyük gerilla örgütü) için aracılık başlattı. Şimdi Kolombiya’daki yeni “barış masası” bu olacak.

ABD ve AB: 1999’ın sonunda FARC’a karşı savaşı şiddetlendiren ve ABD’nin on yıl süren “Kolombiya Planı”nın en önemli uygulayıcılarından biriydi Manuel Santos. Savaşın en yoğun olduğu 2006’dan 2009 yılına kadar Savunma Bakanı görevini üstlenmişti(Bu dönemde başkanlık koltuğunda oturan Alvaro Uribe Velez de bir önceki hükümetin Savunma Bakanıydı). Santos’un 2010 yılında Başkanlığa gelmesi de “Kolombiya Planı”nın bir ürünüydü. Zira söz konusu plan süresince 2001-2010 yılları arasında ABD, Kolombiya’ya 10 milyar dolar düzeyinde bir yardım gerçekleştirdi. Bu yardımlarla Kolombiya, İsrail’den sonra en fazla ABD yardımı alan ülke durumuna geldi. Kolombiya toprakları üzerinde en az sekiz askeri üssü olan ABD, FARC’a yönelik operasyonları da yönetti. ABD’nin bu dönemdeki politikası özellikle FARC liderlerinin yerlerinin tespit edilerek bombardıman ve akıllı füzelerle etkisiz hale getirilmeleri oldu. FARC sekretaryasından, barış müzakeresinden sorumlu Raul Reyes'in Ekvador ormanında 2008'de, FARC'ın Doğu Kuvvetleri Komutanı "Mono Jojoy"un 2010'da ve FARC Genel Komutanı Alfonso Cano'nun 4 Kasım 2011'de infaz edildiği operasyonlar ABD komuta merkezlerinden yönetilmiştir.

(FARC Genel Komutanı Alfonso Cano, en yüksek askeri şefi "Mono Jojoy", siyasi temsilcisi Raul Reyes ABD karargahından yönetilen operasyonlarla öldürüldüler.)

Kolombiya Devlet Başkanı Santos, 2014 Aralık ayında Küba başkenti Havana’da FARC’la ateşkes anlaşmasını imzalamadan hemen önce ABD’de Pentagonu ziyaret etti. Burada Savunma Bakanı Kerry ile görüştükten sonra Miami’de Kolombiya Planı’nın mimarı eski ABD Başkanı Bill Clinton’la bir araya geldi. Clinton orada basına “Kolombiya Planı’na başladığımızda Kolombiya topraklarının üçte biri gerillanın denetimindeydi. Şimdi ise çok farklı bir durum var” dedi.

Kolombiya Planı, gerillanın gücünü değil ama egemenlik alanını daralttı. Özellikle şehirlerde paramiliterlerin estirdiği terör sebebiyle hemen hiç muhalif örgütlenme kalmadı. Sendikalaşma oranı %5’e kadar geriledi. Fakat ABD’nin kokain üretimini denetime alma planı tamamen başarısız oldu. On yılda kokain üretimi %60 arttı.

ABD’nin 11 Eylül saldırısına denk gelen Kolombiya Planı, bu ülkeye hiçbir önemli kazanım sağlamadı. Gerçek hedefi ise ormanın derinliklerinde gerilla bölgelerindeki yer altı zenginliklerinin batılı şirketlerce rahatça işletilmesiydi. Özellikle Amazon bölgesinde bulunan, Basra Körfezindekine eşit miktardaki, petrol rezervine ulaşılmak isteniyordu. Kolombiya Planı bunu sağlamadı.

Barış Sürecinin ABD açısından desteklenebilir yanı olan uyuşturucunun denetim altına alınması ve doğal zenginliklere ulaşmanın dışında “arka bahçe”deki yangının söndürülmesidir. ABD, Orta Doğu’da savaş yükselirken ve Pasifikte güçlerini yoğunlaştırırken kendi bölgesinde çatışma istemiyor.

Videolar





Haberler

İğrenç bir komplo!
Adamın partisine el koydukları yetmemiş gibi şimdi de fuhuşla suçlayıp itibarsızlaştırmaya çalışıyorlar.
Venezuela’da parlamentodan sonra partiler rejimi de sona eriyor
Venezuela’da iki sosyalist partiye kayyım atandı
Nobel’in ardındaki “Zürafa” öldü
Mercedes Barcha Pardo, cumartesi sabahı Meksika başkenti Meksiko’da, 87 yaşında hayata gözlerini yumdu. Külleri eşinin yanına Cartagena Kolombiya’daki mezarına taşındı.
Bolivya'da darbe bitmiyor
Bolivya, Evo Morales’in darbe ile ülkeyi terk etmek zorunda kalışının üzerinden henüz bir yıl geçmeden yeni bir darbeyle karşı karşıya. Daha önce 2 Mayıs olarak belirlenen ve sonra 6 Eylüle alınan seçimler Yüksek Seçim Mahkemesi (TSE) kararıyla üçüncü kez belirsiz bir tarihe ertelendi. Güvenlik güçleri kararı protesto eden halka karşı ateşli silahlar kullanıyor. Son on günde en az yüz kişinin ordu ve paramiliter güçlerin saldırılarında öldüğü tahmin ediliyor.
Ve sonunda Bolsonaro da maskeyi taktı (Kısa bir süreliğine de olsa)
Pandemiye karşı önlem almamakla ünlü Brezilya devlet başkanı Jair Messias Bolsonaro'da Kovid pozitif çıktı.
“Sıfır Numaralı” Komutan’a Veda
Tarihin nasıl ilerleyeceği meçhuldür ama eğer ilerleyecekse bu sıra dışı kişilerin “zoruyla” olacaktır. Althusser’in dediği gibi “Gelecek Uzun Sürer”, tarih yavaş ilerler, toplumlar zamanla evrilir ve devrimlerle dönüşürler. Verilen mücadelelerin şiiri gelecek kuşaklara miras kalır. İyiler ve kötüler, ta ki kurnazlar ortaya çıkana dek, alışkanlık gibi savaşı sürdürürler. Çünkü tarihin akışını değiştirmek için savaşmak yetmez. Onu farklı biçimde yorumlamak da gerekir.
Maduro’yu Kızıl Bereli Burjuvalar mı devirecek?
Venezuela başkenti Karakas’tan kalkan T7-JIS kuyruk numaralı bir jet Cuma gece yarısına doğru Senegal kıyılarının karşısında bulunan Cabo Verde uluslararası havaalanına indi. Uçağın içinde Amerikan güvenlik birimlerinin beklediği önemli bir misafir vardı: Alex Nain Saab Morán adındaki Kolombiya kökenli bu iş insanı ABD’nin Maduro yönetimine yönelik açtığı ve ucu Türkiye’ye kadar uzanacak davaların kilit bir ismiydi.

Latinamerikainfo | Copyright 2014 | Sitemizde Kullanılan Tüm Yazı ve İçerikler Özgür UYANIK'a aittir. İzinsiz ve İsim Belirtmeden Kullanılamaz. Tüm Hakları Saklıdır.