Geçtiğimiz Pazar günü Orta Amerika’nın kilit ülkelerinden biri olan Honduras’ta Başkanlık seçimi gerçekleşti. Bu seçimlerin önemi 2009 Haziranında Başkan Zelaya’nın darbeyle indirilmesi sonrası gerçekleşen ilk “serbest” seçim olmasından kaynaklanıyordu.
Geçtiğimiz Pazar günü Orta Amerika’nın kilit ülkelerinden biri olan Honduras’ta Başkanlık seçimi gerçekleşti. Bu seçimlerin önemi 2009 Haziranında Başkan Zelaya’nın darbeyle indirilmesi sonrası gerçekleşen ilk “serbest” seçim olmasından kaynaklanıyordu.
Manuel Zelaya 2005’te Liberal Partinin adayı olarak Başkanlığa gelmiş ve kısa sürede Venezuela’yla yakın ilişkiler kurmuştu. Zelaya’nın Chavéz’le kurduğu yakınlık ABD ve ülke içindeki ittifaklarını rahatsız etmişti. Zelaya’nın yeniden seçilmesine 1982 tarihli darbe anayasası engeldi. 2009’da Başkan bunu değiştirmeye kalktığında tutuklandı ve ülkeden kovuldu.
Honduras darbesi Obama döneminin Latin Amerika’daki ilk uygulamasıydı. Bir benzeri 2012 Haziranında Paraguay’da “parlamenter darbe” biçiminde gerçekleşti. Bu ikisi kimi kesimlerce “yumuşak darbe” olarak tanımlandı. Yani çok “kanlı” sayılmazdı.
Manuel Zelaya’nın Honduras’a dönüşü Venezuela Devlet Başkanı Chavéz’in Kolombiya üzerinden yürüttüğü diplomasiyle ve Brezilya’nın ağırlığını koymasıysa sağlandı. Her ne kadar Zelaya’nın siyaset yasağı kaldırılmadıysa da eşi Xiomara Castro’nun adaylığına bir engel konmadı. Paraguay’da ise devrik Başkan Lugo parlamentoya senatör olabildi. Ayrıca Kolombiya’da FARC’la barış görüşmeleri ilerlemekteydi. Üstelik ABD Dışişleri Bakanı John Kerry, Honduras seçimlerinden birkaç gün önce “Monroe Doktrini”nin sona erdiğini açıklamıştı. 200 yılllık bir geçmişe sahip bu dış politika doktrinine göre ABD Latin Amerika’ya her türlü müdahaleyi yapma hakkına sahipti.
Fakat uygulama Kerry’nin söylemini yalanlar nitelikteydi. Honduras’ta halk, hem silahlı gruplarca hem de medya üzerinden terörize edildi. Xiomara Castro’nun seçilmesi durumunda ABD’nin tüm yardımı keseceği söylenerek halk açlıkla tehdit edildi. Seçim günü bağımsız gazetecilerin otelleri kar maskeli timler tarafından basıldı. Sandıklar bağımsız gözlemciler önünde açılmadan kaçırıldı. Yüksek Seçim Mahkemesi seçim sonuçlarını ancak iki gün sonra açıkladı: ABD’ci Partinin adayı Juan Hernández oyların %67’sine layık görülmüştü. Xiomara Castro’ya verilen destek ise %34 olarak bildirildi. Bağımsız gözlemciler göre Xiomara Castro’nun en az %20 oyunu kaybedilmişti.
Şimdi soru şu; Venezuela, Ekvador ya da Bolivya’da en ufak bir seçim yolsuzluğu şüphesi gerçekleşmiş olsaydı medya tekelleri dünyayı ayağa kaldırmaz mıydı? Batılı tekellerin emrinde biri seçimi kazansın da nasıl olursa olsun, değil mi?
Honduras, uzun süre Nikaragua Devrimine ve El Salvador- Guatemala’daki Halk Cephelerine karşı savaşan ABD destekli kontrgerilla ordularına ev sahipliği yapmıştı. Terminolojide “Salvador Seçeneği” olarak geçen kontrgerilla doktrininin sahibi John Negroponte 1984’te Honduras’ta ABD Büyükelçisiydi. Negroponte 2004’te Irak’a Büyükelçi olarak gönderildikten sonra 2 milyon kişinin hayatını yitireceği iç çatışma süreci başladı. Irak’ta Negroponte’nin yardımcısı olan Robert Sephan Ford’u Obama 2011’de –üstelik Senatoya onaylatmadan- Suriye’ye büyükelçi yaptı. Üç ay sonra Suriye’de iç savaş patladı. Türkiye, Suriye’ye karşı saldırı üssü haline geldi.
Acaba bugün Orta Doğu’nun göbeğindeki “bizim Honduras”ta seçim yapılsa sonuç ne olur diye merak eden varsa Orta Amerika’daki Honduras’a bakmalarını öneririm.
0 YORUM