01 Eylül, 2015 Yazılar

Latin Amerika'da solun seçim başarısının ardında ne var?

(Arjantin Devlet Başkanı Cristina Kirchner %54,11 oy oranıyla 2011'de ikinci kere seçildi.)
Latin Amerika’dan bahsedilince en çok imrenilen konuların başında sandık geliyor. Malum 90’ların başından itibaren parlamenter mücadelede atağa kalkan sol yapılar geniş kitlelerin desteğiyle uzun süredir iktidardalar. Bu başarının sırrı ortada; varoşlarda yaşayan ve nüfusun büyük kısmını oluşturan yoksul, emekçi kesimlerle -kültürel, siyasal, ekonomik- her boyutta ilişki kurmak.

(Sendika liderliğinden gelen Lula da Silva ve lideri olduğu İşçi Partisi neredeyse 15 yıldır iktidarda)
1980’lerle beraber neo liberal dönemde devletin ortadan kalkmasıyla açlığa terk edilen geniş emekçi kesimler içinde sol neredeyse rakipsiz kalmıştı. Bunun en erken işareti 1988’de Sao Paulo’yu İşçi Partisi’nin(PT) kazanmasıydı. 1989’da PT lideri Lula neredeyse Başkanlık seçimini alıyordu. Batılı çevrelerin yoğun müdahalesiyle sol iktidarların gelişi on yıl kadar ötelendi. Zincir her zamanki gibi gelir dağılımında en bozuk bölgelerden kırıldı ve dalgalar halinde yayıldı.

(Evo Morales 2006 Bolivya Devriminden beri ülkenin tartışmasız lideri)
Bugün Nikaragua’dan Arjantin’e kadar, tüm kıtada varlıklarını sürdüren sol hükümetlerin sandık başarısının arkasında, neoliberalizmle bütünleşen sağın kitlelere arkasını dönmesinin çok büyük etkisi var. Önce 80’lere kadar süren faşist cuntalar sonra da neoliberalizm sağı o kadar tüketti ki bugün bile ABD Latin Amerika’da sağı bir arada tutamıyor. Fakat buna karşılık sol Geniş Cepheler kurdu. Bu Cephe siyaseti Latin Amerika solunun en önemli geleneğidir. Bu kıtada basit bir çağrı bile onlarca örgütün hemen bir araya gelmesiyle sonuçlanır. Küba, Nikaragua, El Salvador, Venezuela Devrimleri ve güncel olarak süren sol yönetimlerin hepsi düzinelerce örgütün desteğini alarak gerçekleşti. Üstelik ortaya halkın yararına bir liderlik çıktığında herkes tarafından sahiplenilir. Derin ideolojik tartışmalar, suçlamalar, geçmişe göndermeler yapılmaz. Sol kesimler mevcut yönetimleri eleştirmekle beraber emperyalizm işbirlikçisi sağ karşısında bir cephe olarak hareket etme bilincine sahiptirler
(20.yy'ın son silahlı devrimini yapan Sandinistlerin efsanevi lideri Daniel Ortega 2011'de ikinci kez %62'lik halk desteğiyle seçildi)
Seçim başarısının ardındaki Cephe siyasetinin Latin solunun en önemli geleneği olduğunu söylemiştik. Fakat bir gelenek ancak köklü ortak kabullerle sürdürülebilir. Bunlar genel geçer insan hakları gibi söylemler olamaz. Daha yerel, bir kimlik belirten, tarihi anlamı olan ulusal değerlerdir. Bayrak, vatan, ulusal kahramanlar, hatta bir düzeyde dini figürlerdir bu Cephelerin zeminini oluşturan. Örneğin kıtadaki hemen tüm sol hareketler için Bolivar, San Martin, Artigas ya da José Marti tartışılmaz ulusal önderlerdir. Bolivar’ın ömür boyu başkanlığı savunması, San Martin’in monarşik bir cumhuriyete taraf olması ya da Jose Marti’nin zamanında liberalizmi övmesinin bir önemi yoktur. Onlar Kurtarıcılar’dır. Bağımsızlığın ve Cumhuriyetin kurucularıdır. Bugün Chavéz’i, Fidel’i savunmayan bir hareket Latin Amerikalı olarak görülmez.

(El Salvador'da 12 yıl ABD'nin kontrgerila ordusuna karşı savaşan Halk Cephesi lideri 2014'te devlet başkanı seçildi)
Aynı biçimde ulusal bayraksız alana çıkan bir sol hareket görmek de zordur Latin Amerika’da. O bayrağın önce Cumhuriyetle beraber yerli kıyımlarında sonra uzun faşist diktatörlükler boyunca on binlerce yurttaşların kanıyla “lekelendiğini” bile bile sahip çıkarlar bayraklarına. Çünkü ulusal bayrak bağımsızlığın sembolüdür. Başka bir sembolle yer değiştirmesi mümkün değildir.
Hiçbir devrimci proje dört yıla sığdırılamaz. Sandıkta bütün sınıflar bir rakama indirgenir. Oy dediğimiz şey bu açıdan bir nitelik arz etmez ama oyun bir ekonomi politiği vardır. Seçim meselesi kuşkusuz kitleler açısından geçim meselesidir. Latin solunun bu kadar popülizme bulaşmasının bir nedeni de budur. Devrimi savunan fakat pratikte reformcu olan bu çizgi kitlelerin hayatını kolaylaştırmış, sosyal demokrat gevezeliğin yapamadığı ekonomik ve sosyal eşitsizliği azaltmakta tarihsel başarılar yakalamıştır.
İğrenç bir komplo!
Venezuela’da parlamentodan sonra partiler rejimi de sona eriyor
Nobel’in ardındaki “Zürafa” öldü
Bolivya'da darbe bitmiyor
Ve sonunda Bolsonaro da maskeyi taktı (Kısa bir süreliğine de olsa)
“Sıfır Numaralı” Komutan’a Veda
Maduro’yu Kızıl Bereli Burjuvalar mı devirecek?
0 YORUM